‘Take Five’ (1959) (Paul Desmond). The Dave Brubeck Quartet’in ‘Time Out’ albümündeki caz parçası ve iki ‘eski ortak’. Murat; “Geleceğini biliyordum. Seni bekliyordum zaten.” Suzan; “(Bileziği atarak) Al bunu.” Murat; “Yazık, sana çok yakışmıştı. En az 30 bin lira değeri var bunun.” Suzan; “Çalınmış olduktan sonra neye yarar. Namuslu bir insan çalınmış bir malı kullanamaz.” Murat; “Vay, vay, vay! Ne kocaman laflar bunlar. Ben görmeyeli çok değişmişsin.” Suzan; “Evet, değiştim. Niye çıktın gene karşıma. Tam mesut olacağım sırada hayatımı alt üst etmek mi istiyorsun?” Murat; “Bakıyorum birkaç gün içinde masum bir genç kız oluvermişsin.” Suzan; “Bana ba k Murat, Fikret’i seviyorum. Onunla evlenip tertemiz bir hayata başlayacağım. Sakın buna mani olmaya kalkma.” Tarabya Oteli’ndeki kuyumcuda göz kamaştırıcı bir bayan. Varsıl ve asil görünüşlü. Pahalı bir bilezikteki ‘tadilatın yarın öğleye kadar bitirilmesini istiyor’. ‘Kocası’ ile gelip alacakmış. Uğurlanışı kraliçeler gibi. Dükkân sahibi Muammer Gözalan, ertesi günkü kazancın hayali ile ellerini ovuştururken Doğan Tamer kötü haberi getirir; “Usta! Bilezik yerinde yok. Kaybolmuş.” Suzan ve Murat iki ‘kibar hırsız’. Bazen ‘karı koca’, bazen ‘hanımefendi şoför’ olarak yapmadıkları soygun kalmamış. Kasaları, neredeyse dolu ama ah o engellenemeyen ‘son bir vurgun’ arzusu. Murat; “(Çalıntı dolu kasalarına bakıyor) Koleksiyonumuz hemen hemen tamamlandı. Yalnız şurda biraz boşluk var. Orasını da yarın akşam ele geçireceğimiz Ömer Faik Bey’in mücevherleriyle dolduracağız. Bu iş de bitince artık hak ettiğimiz tatile başlayabiliriz. Güzel bir seyahat olacak.” Suzan; “İnşallah yarın akşam bir aksilik olmaz (Tanrı’nın yardımını dilediği şey de bir ‘soygun’)… Bakarsın Ömer Faik Bey benle (benimle) yatak odasına çıkmak istemez.” Murat; “O şişman ihtiyarın sana hayır demesine imkân var mı yavrum. Biçare, cazibene öyle bir kapılmış ki istersen canını bile alabilirsin… Sen büyük bir kabiliyetsin. Bunu inkâr etmek haksızlık olur. Sana bir barda rastladım. Ama değerini hemen keşfettim ve yanıma aldım. Görüyorsun ki neticede ikimiz de kârlı çıktık. Sende erkekleri baştan çıkaran öyle bir hassa var ki.” Fausto Papetti’nin ‘7a Raccolta’ albümündeki (1966) “Yasmin’s Theme” (1966) (Henry Mancini). Ömer Faik’in daveti. Yaşlı çapkın Suzan’ın etrafında pervane olmuş; “Sultanım, emredin.” Anlayışlı ‘Sultan’ “Acaba bu evde baş başa kalabileceğimiz bir yer bulmak mümkün değil mi” diyerek O’nun (ama daha çok ortağının) işini kolaylaştırır. Yatak odasına gittiklerinde Murat da oradaydı. Yaşlı adamı öldürüp kasasını boşaltır. O zamana dek cinayet işlememişlerdi. Dehşet içindeki genç kızı bırakıp kaçar. Daha önce çaldıklarını da yanına almış. Aldatılmak bir yana cinayet de Suzan’ın üzerinde. Yağmur altında nereye gideceğini bilmeden yürüyor. Belediye Bebek Park Gazinosu önündeki ‘34 AY 715’ plakalı arabada uyuyakalır. Papetti’nin ‘La Plage’ uzunçalarındaki (1965) ‘Eclisse’ (1962) (Giovanni Fusco / Antonioni Ammonio). Burada nişanlı iki genç ile karşılaşıyoruz. Fikret ve Selma. Genç kız ertesi gün 10 günlüğüne İtalya’ya gidiyormuş. ‘Yeni evleri için birkaç parça eşya ve belki gelinliğini de oradan alacakmış’. Arka koltuğunda Suzan’ın uyuduğu araba delikanlıya ait. Nişanlısını bıraktıktan sonra ‘davetsiz misafir’in farkına varır. İliklerine kadar ıslanmış Suzan’ı ‘zatürre olmasın’ diye [‘Aşkım Günahımdır’da (1968) Sağmanların olan] evine alıyor. Şömine ateşi, sıcak bir çorba. Genç kız orada kalışını uzatmak için bayılır gibi yapar. ‘Tell Me More About Volcano’ (1966) (Jerry Goldsmith). Doktor gerekli ilaçları veriyor. “Şiddetli soğuk algınlığı. Birkaç gün yataktan çıkmazsa kendini toparlar.” Ama Suzan’ın hiç de öyle hasta bir hali yok. ‘Man Does Not Live By Bread Alone’ (1966) (Goldsmith). Uyuma numarası devam ediyor. Güzelliğini, bizim gibi, hayranlıkla seyreden Fikret odadan çıkınca da bir keyif sigarası yakar. Böylesine alımlı olmasaydı bu ilgiyi görebilir miydi acaba? Delikanlı nişanlısını yolcu ediyor. Ancak kendi orada aklı evde. Yüz ifadesinden gönlünün Suzan ile dolu olduğu belli. ‘Çocukluk aşkı’ Selma’nın bunca yıl yapamadığı etkiyi bir gece önce tanıdığı genç kız yapmış. ‘Blue Rondo á la Turk’ (1959) (Dave Brubeck) ile başlayıp ‘Warsaw Concerto’ (1941) (Richard Addinsell) ile devam eden sahne. Fikret; “Bakın size 1-2 elbise, bir de sabahlık aldım. Göz kararıyla tabii. İnşallah üzerinize uyar... Doktor’un emri var. Daha 3-4 gün dışarı çıkmamanız lazım.” Suzan; “(Delikanlının elini hafifçe tutarak) Bana karşı o kadar iyisiniz ki. Bütün bu yaptıklarınızı bilmem size nasıl ödeyeceğim.” ‘From Russia With Love’ (1963) (Lionel Bart). Aralarındaki çekime karşı koyamayıp, 3 dakika süren güzel melodi ile birbirlerinin olurlar. Fikret; “Suzan, sen ağlıyorsun.” Suzan; “Evet. Çok uzun zamandan beri ilk defa ağlıyorum. Artık dünyada hiçbir şey bana gözyaşı döktüremez sanırdım... Bu gözyaşları sayesinde hâlâ bazı güzel şeylerin beni duygulandırabileceğini anladım.” ‘La Playa’ (1964) (Jo Van Wetter / Pierre Barouh). Deniz kenarında, dans ederken ve şömine başında mutluluklarını Fausto Papetti’nin saksafonu ile izliyoruz. Selma’nın dönüş günü yaklaşmış. Suzan ‘geldiği gibi sessizce gidecek’. Ama delikanlı kalması için yırtınıyor. “Bütün dünyam yıkılabilir”; “Yaşamanın, hayatın bir kıymeti kalmaz”; “Senden ayrılmam sonum demektir”; “Bu, beni ölüme kadar götürebilir”. Alışılmışın aksine nişanlısı durumu anlayışla karşılıyor. Zaten ‘delikanlıya, çocukluğundan beri ne zaman müşkül durumda kalsa yardım eder, hatalarından dolayı O’nu affedermiş’. Âşıklar, şimdilik çok mutlu. Nikâh için hazırlık yapıyorlar. Fikret ‘bütün dünyaya mutluluğunu haykırmak istiyormuş’. İş ortağının akşam yemeğine kadar her şey çok güzeldi. Davet çekimleri Armatör Suat Sadıkoğlu’nun Ortaköy’deki villasında yapılmış. Duvarda ‘eski bir Rus ressamına ait orijinal tablo’. Bu sakin ortamda karşılaştığımız kişi seyirciyi yerinden sıçratıyor; Murat. Eski tanışlar renk vermemeye çalışır ama artık ‘sonun başlangıcında’ olduğumuzu anlıyoruz. Bir yığın iltifattan sonra “Güzelliği ile geceyi süsleyen Suzan Hanım’a küçük bir hediye” vermek ister; Filmin başındaki kuyumcudan çaldıkları bilezik. Genç kız o gece gidip bileziği geri atar. Tek korkusu ‘eski suç ortağının’ evliliğine mani olması. Ancak berikinin planları bambaşka; “İnan ki bu delikanlıyla evlenmeni senin kadar ben de istiyorum. Çünkü bu işte ikimizin de menfaati var... Fikret çok zengin bir adam. Onunla evlendiğin zaman sen de zengin bir adamın karısı olacaksın... Bu mesut evlilik 6 ay, belki 1 yıl devam edecek. Sonra bir bakacaksın, birden bire zengin bir dul oluvermişsin. İşte o zaman seninle ikimiz, şimdilik geri kalmış seyahatimize çıkıp dünyayı dolaşacağız. Ve ben sana elimden geldiği kadar sevgili kocanın acısını unutturmaya çalışacağım.” Mutluluğa bunca yaklaşmışken Suzan’ın dünyası kararır. Fikret’i kurtarmak için yaptığı özveri inanılır gibi değil. Delikanlıyı kendisinden soğutup Selma’ya dönmesini sağlayacak. ‘In Like Flint’ (1966) (Goldsmith). O gece nerede olduğunu ‘müstakbel kocası’na şöyle açıklıyor; “Madem merak ediyorsun anlatayım. Zaten bu oynadığımız oyundan sıkılmaya başladım. Şu senin yeni iş ortağın Murat Bey var ya, ben O’nu çok eskiden tanırım. Daha doğrusu senelerden beri metresiyim O’nun... Senle olan şu 1 haftalık münasebetimize gelince o da benim için ufak bir maceradan ibaretti. Sana rastladığım zaman çok müşkül durumdaydım. Barınacak bir yere ihtiyacım vardı. Sen büyük bir iyi niyetle bunu bana temin ettin. Fakat şu anda kendimi sana karşı borçlu hissetmiyorum. Çünkü bana yaptıklarının karşılığını koynuna girerek ödedim.” Sonrasında söyledikleri daha da kışkırtıcı; “Seni beğeniyorum. İyi bir insansın. Ama bir erkek olarak bana göre değilsin. Biraz hafif buldum seni. Sokaklar senin gibileriyle dolu. Standart ‘iyi insan tipi’. Ben erkek diye Murat gibisine derim.” Çıkış yolunu da gösterir; “Selma tam sana göre. Eğer beni dinlersen hemen O’na dön. Seni çok mesut eder.” İki tokatla kovulunca yine sokaklarda. Bir gazinoda Güzide Kasacı’nın sesinden dinlediği şarkı durumuna çok uygundu. ‘Aşka Gönül Vermem Aşka İnanmam/Unut Sevme Beni’ (1966) (Ahmet Baki Çallıoğlu); “Nasıl olsa sonu gelmeyecek mi//Her güzel şey gibi bitmeyecek mi?” Aslında Murat’ı öldürmesine gerek yoktu. Evlenmeyerek, Fikret’in başına gelecek kötülüklere engel olmuştu zaten. Filmin sonunda sevdiği erkekle Selma’nın ‘yenilenen’ nişanını dışardan seyrediyor. Omzuna Komiser Asım Nipton’un eli dokunur. Suzan; “Bir saniye daha müsaade edin, ne olur.” Asım Nipton; “Peki.” Suzan; “(Onların dansını biraz seyrettikten sonra) Artık gidebiliriz.” Fausto Papetti’nin ‘Et Maintenant’ 33’lüğündeki (1962) ‘Cercami’ (1961) (Enrico Polito / Silvana Simoni). Fikret; “Aklım almıyor Selma. Bir insan nasıl bu kadar aldanabilir. Böyle iğrenç bir oyun oynayacağı nerden aklıma gelirdi. Eğer tanısaydın, sen de O’na inanırdın. Adeta büyüledi beni. Avucumun içindeki saadeti göremeyecek kadar kör oldum… Bunu senden istenmeye hiç hakkım yok ama acaba beni affedebilecek misin?” Selma; “Tabii. Seni çoktan affettim ben. Sana olan sevgime gelince o hiç eksilmedi ki. Hayatımızda bir fırtınaydı bu. Geldi geçti. Düşünme artık.” Fikret; “Selma, gösterdiğin bu büyüklük karşısında nasıl eziliyorum bir bilsen. Benim için dünyada yalnız sen varmışsın meğer. Ancak senin yanında mutlu olabilirmişim ben. Bunun böyle olduğunu sokak kadını bile anlamış da ben farkında değilmişim. O bile sana koşmamı, kendimi affettirmeye çalışmamı söyledi.” (Yazan: Murat Çelenligil)
Damgalı Kadın Resimleri ve Videoları
Damgalı Kadın
Kadro: Hülya Koçyiğit , Kartal Tibet , Tülin Elgin , Metin Serezli , Eşref Vural , Muammer Gözalan , Doğan Tamer , Mehmet Büyükgüngör , Sonay Kanat , Asım Nipton , Hayri Esen , Jeyan Mahfi Tözüm , Tijen Par , Erdoğan Esenboğa , Rıza Tüzün
Yönetmen: Orhan Aksoy
Senaryo: Orhan Aksoy
Yapımcı: Hürrem Erman
Müzik:
Görüntü Yönetmeni: Orhan Kapkı
Tür: Dram
Ülke: Türkiye
Vizyona Giriş Tarihi:







0 yorum:
Yorum Gönder