‘Torna a Surriento’ (1902) (Ernesto De Curtis). Fon müziği olarak kullanılan Napoliten şarkının 40’lardaki Türkçe sözlü şekli; “Deniz ne kadar güzel, hoş//Haydi koş dalgalara koş//O sarsın bağrına bizi//Sevelim güzel denizi//**//Kalbimi sana verdim ben//Kucağında uçuşurken//Hep ufuklar tutuşurken//Seni gördüm ben seni//**//Ey mavi sular//Sana bütün duygular//Deniz ne kadar güzel, hoş//Haydi dalgalara koş.” Suadiye. Güneş Kundura Fabrikası sahibi Arif Çamlızade’nin [‘Aşka Tövbe’den (1968) anımsadığımız] köşkü. Kahvaltı masasındaki bir dakika kendisini tanımamıza yetip artar bile. Evlatlık hizmetçi Gülten’e ‘peçetelerin kolası’ için söyleniyor. Hafif olmalıymış. Kazık gibi beze ağzını silemezmiş ya. ‘Kolacı’y a (o zaman böyle bir meslek varmış) ‘tembih etmesini’ istiyor. Sonra Kâhya Mustafa ile didişmeye başlar. Arif; “Bu ne biçim yumurta be? Kaç dakika pişti bu?” Mustafa; “Üç, Efendim.” Arif; “Yalan! Dörttür muhakkak.” Sabah ‘muhabbeti’, ağrıyan topuklarını ovdurması ile son bulur. Fabrikatörün bir oğlu ve bir kızı var. Adnan, kaçakçılarla mücadele eden bir Teğmen ama üniformalı halini yalnızca gazetedeki resminde görüyoruz. O dönem, zengin çocukları babalarınkinden farklı meslek seçebiliyorlarmış. Urfa’dan izinli gelmiş. Gülten ile büyük bir aşk yaşıyor ama bu durumu babasına söylemeye şimdilik cesaret edememiş. Yasemen ise uzun süredir yaşamakta olduğu Avrupa’dan o gün döner. Nerede ve ne amaçla bulunduğunu filmden öğrenemeyeceğiz. Köşkün şoförü Ömer’le biraz gergin başlayan ilişkileri kısa zamanda sevgiye dönüşür. Deniz kıyısında, ‘ufuklar tutuşurken’ birbirlerinin olurlar. Paul Mauriat’nın ‘Une Larme Aux Nuages’ (1969) albümündeki ‘Mrs. Robinson’ (1967/68) (Paul Simon). İzni bitmek üzere olan Adnan, Gülten’le ‘esaslı bir meyhaneye’ gidecekmiş. Yasemen’e “Bu gece bizimle beraber olmak ister misin” dedikten sonra “Acaba sevgili kardeşimin, Ömer’in bizimle gelmesine bir itirazı olur mu” diye takılıyor. Eğlenmek için gittikleri yerde kavga çıkar. 26 Ağustos 1969, Salı günkü Milliyet’in birinci sayfasındaki haber; “Milyoner Arif Çamlızade’nin oğulları (‘çocukları’ olmalıydı) meyhanede çıngar çıkardılar ve Çamlızadeler büyük çamlar devirdiler.” Doğal olarak Gülten ve Ömer kovulur. Sonrası çok hızlı. Adnan, görevine dönmeden sevdiği kızla gizlice evlenir. ‘Vivre Pour Vivre’deki (1967) ‘Theme de Robert’ (0.30’dan itibaren) (Francis Lai). Babası ile tartışıp evden kaçmaya çalışan Yasemen bir araba kazasında felç olur. Eve gelen doktor ‘acele hastaneye kaldırılması gerektiğini’ söylemişti. Fakat Arif Bey, dedikodulardan çekinip bunu yapmaz. Dışarısı ile temasını keser. Dahası tüm mirasını Adnan’a bırakır. Genç kızın evden dışarı çıkışı 19 yıl sonra olacaktır. ‘Vivre Pour Vivre’deki (1967) ‘Theme de Catherine’ (Lai). Aylar sonra kızının hamile olduğunu anlayınca, bu kez de “Alsınlar çocuğu” diye doktorun yakasına yapışır. 10 bin, 20 bin hatta 50 bin vermeye hazırmış. Ama bebek 8 aylık olduğundan amacına ulaşamaz. İlhan Hemşeri; “Siz bana ‘cinayet işleyin’ diyorsunuz. Ben doktorum Arif Bey, katil değil.” Turgut’un doğumundan sonra daha da inanılmaz bir şey yapıyor. Çocuğu nüfusuna geçirtip Yasemen’e ‘abla’ dedirtiyor. Sevdiğinden haber alamayan Ömer çok üzgündü; “Oynadı benle. Teneke bir oyuncakla oynar gibi. Hevesini aldı. Sonra kırdı attı.” Üstü balıkçı ağlarıyla örtülü küçük sahil meyhanesi. Masada bir şişe Bozcaada Şarabı. Ta uzaklarda nihavent bir şarkı; “Bir demet yasemen aşkımın tek hatırası//Bitmiyor ayrılık dinmiyor gönlümün hicran yarası.” O günlerde Adnan, bir kez daha gazete haberi olur. Kaçakçılarla girişilen çatışmada şehit düşmüş. Gülten de kızı Lale’yi doğurmuştu. Zor zamanında Ömer kendisine kol kanat geriyor. Komşular (kendileri görünmeseler de adları Ayşe ve Fadime’ymiş) “Zahmetsiz baba”; “Bu devirde tango olacaksın, tango” diye alay ediyorlar. Söylentilere daha fazla dayanamayan zavallı kadın canına kıyar. Ömer’le kişilikleri öylesine farklı ki. Biri dünyayı tozpembe, öteki ise simsiyah ‘görme azmindeydi’. Artık oralarda duramayan kahramanımız, Lale’yi de alarak İzmir’e gider. Kamyon şoförlüğüyle geçen (ama taşıt ‘34’ plakalı) yıllardan sonra genç kızın üniversite tahsili için tekrar İstanbul’a dönüyor. Bundan sonra ‘34 ER 432’ plakalı dolmuşta çalışacakmış. Ahşap, eski bir eve yerleşirler. Lale, sesi dışında, annesinin ‘ayırt edilemeyecek’ kopyası gibi. Okulda, kaderin cilvesi, Turgut’la karşılaşıp birbirlerini severler. Soyadlarının aynı olması ikisini de ‘bir hayli şaşırtmış’. Delikanlı, aileden gelen özellik olsa gerek, kendini beğenmiş biri. Böyle ‘çiçek gibi, nefis ve kendisiyle aynı seviyede bir kızla’ tanıştığı için sevinçli ama zaten ‘lalettayin biriyle gezemezmiş’. ‘Abla’sı “Sana tevazu nedir öğretemedim” diyordu. Bunu anlayan Lale de kendisini bambaşka tanıtır. Dayısına “Sizin büyük bir tüccar olduğunuzu ve dört aydır Avrupa’da olduğunuzu söyledim O’na. Hatta yandaki apartmanda oturduğumuzu sanıyor” demişti. Deniz kıyısında, ağaçlık yerlerde el ele geçen günlerden sonra Turgut gerçeği öğrenir. Söylemediğini bırakmaz; “Kendine zengin süsü veren sahtekâr, virane piliç”. Bu kadarla kalsa gene iyi. “Sen zengin avına çıkmış yosmalara benziyorsun” deyip bir de tokat atar. Sonradan pişman olur ama neye yarar. Yasemen’in tavsiyesine uyup özür dilemeye geldiğinde Ömer ile karşılaşır. ‘Âdeti olduğu üzere’ kahramanımızı küçümseyici şeyler söyleyince kavga çıkıyor. ‘Hatari!’deki (1962) ‘The Sounds of Hatari’ (2.50’den itibaren) (Henry Mancini). İki dakika süren dövüş sırasında iyi bir dayak yer. 14 yumruk 4 kafa. Ömer, arkadaşlarına “Herhalde cebinde adresi vardır. Arabamla evine götürüp bırakın” diyor. Oğlunun baygın bir şekilde getirildiğini gören Yasemen, arabanın plaka numarasından ev adreslerine ulaşır; Maçka, Vişnezade, No. 10. Sonrası çorap söküğü gibi. Yıllar sonra Ömer’ine kavuşuyor. Lale, tüm servetin Adnan’a ve dolayısı ile kendisine kaldığını öğrenir. Her şeyi kaybeden Arif Bey aklını yitiriyor. Artık roller değişmiş. Yasemen, Ömer’in ahşap evine yerleşir. Turgut, babasının dolmuşunda şoför. Benzerini ‘Züğürt Ağa’da (1985) göreceğimiz gibi önce acemice sonra ustalaşarak ‘Aksaray-Beyazıt’ diye bağırıyor. Bir zamanlar fakirliği nedeniyle suçladığı genç kız ise şimdi köşklerin fabrikaların sahibi. ‘Vivre Pour Vivre (Main Title)’ (1967) (Lai). Ama yalnız ve mutsuz olduğu villayı bırakıp Vişnezade’deki ‘her tarafı burcu burcu namus kokan’ eve gelir. Dayısına “Hâlâ sofranızda bana yer var mı” diye soruyor. O günlerde Turgut’un emektar dolmuşuna güzel bir kız biner. Lale. Beyoğlu’na gidecekmiş. Güzel bir yolculuktan sonra “Durun burada” dediği yer Evlendirme Dairesi. Merdivenlerde ise Yasemen ve Ömer duruyordu. ‘Theme de Catherine’ (1967) (Lai). Elinden tutarak delikanlıyı yanlarına götürür. Turgut; “Anne, bu kız benimle evlenmek istiyor. O’nu gelinliğe kabul eder misiniz?” Yasemen; “Hem de bütün kalbimle, yavrum.” Film biterken kumsala yazılmış ‘SON’ yazısı ve Zeki Müren’in ‘Torna a Surriento’ yorumu; “Her şey bitecek//Hayaller silinecek//Ömrümüz geçecek//Geçmeden gel.” Paul Mauriat’nın aynı uzunçalarındaki (1968) ‘Tous Les Arbres Sont En Fleurs (Honey)’ (1968) (Bobby Russell). Deniz gören tepede ve ‘o ağacın altında’. Turgut; “Seninle aramda çok kuvvetli bir bağ kuruldu. Tarifi zor. Eğer aşksa, sevdaysa adı inan bence kara sevda.” Lale; “Beni beğeniyor musun bu kadar?” Turgut; “Her ölçüden güzelsin. Uysal, dürüst. Sonra iyi bir aile kızısın.” Lale; “Turgut! Şayet ben fakir bir ailenin kızı olsaydım gene beni sever miydin?” Turgut; “Fakir olmadığına göre böyle bir sual yersiz sevgilim. Ben her şeyin, bilhassa sevginin her bakımdan birbirine layık ve denk olmasını isterim.” Bu ‘denklik’ konusu sorun çıkarsa da sevgileri azalmayacaktır. (Yazan: Murat Çelenligil)
Büyük Öç Resimleri ve Videoları
Büyük Öç
Kadro: Yılmaz Duru , Zeynep Aksu , Sezer Güvenirgil , Tufan Giray , Kadri Ögelman , Tunç Oral , Muzaffer Yenen , İlhan Hemşeri , Tijen Par , Sadettin Erbil
Yönetmen: Yılmaz Duru
Senaryo: Türkan Duru
Yapımcı: Sabahat Duru
Müzik:
Görüntü Yönetmeni: Ali Yaver
Tür: Dram
Ülke: Türkiye
Vizyona Giriş Tarihi:







0 yorum:
Yorum Gönder