‘V.I.P.s’ (1963) ‘soundtrack’ındaki ‘Prelude’ (Miklós Rózsa). Delikanlı babası ile olan sorunlarını anlatıyor. Nevin; “Ama gene de baba babadır. Zaman, aranızı açan sebepleri unutturur.” Nazım; “Unutmak mı? Bunasam bile aklımdan son çıkacak olay onlar. Küçüktüm, annem ağır hastaydı. Doktorlar ümitlerini kesmişlerdi. Bir gece çok ağırlaşmıştı annem. Durmadan babamı sayıklıyordu. Hâlbuki babam sabahleyin giderken geç vakte kadar fabrikada çalışacağını söylemişti. Belki de gelmiştir diye deli gibi fırladım odadan. Babamın odasına koştum. Açtım kapıyı ve göz göze geldik O’nunla. Başka bir kadın vardı yanında. Döndüğümde annem ölmüştü. Bütün bir ömür sürecek olan düşmanlığımız o gece orda başladı. Dünyalar yıkılmıştı içimde. Sonra annemin, O’nun yaşadığı dolaştığı yerlerde salonlarda nice ni ce kadınlar gelip geçti.” Umudun en yoğun yaşandığı 60’lar. Sahilde cıvıldaşan iki âşık. Bir şirkette sekreter olarak çalışan genç kız çok sevinçliydi. Sevgilisi, savcılık stajı için Avrupa’ya gönderilecekmiş. “Sana her gün mektuplar yazarım” diyor. Nazım, ne zamandır beklediği evlilik teklifi fırsatını kaçırmaz; “Her gün yemekler yapsan daha faydalı olur. Beni yabancı diyarlarda yalnız mı bırakacaksın yoksa? Asıl orda ihtiyacım olacak sana. Hem öğrencilik hem de balayı.” Delikanlının babası bir fabrikatör. ‘Etle tırnak birbirine küsmez’ ama ilişkisi ‘nüfus kütüğü dışına çıkmazmış’. Yaşayışına, insanların hakkını yiyişine, geçirdiği korkunç safahat gecelerine hiç saygısı yok. Milyonlarına el sürmeyecek kadar kopmuş O’ndan. Dargın değiller. Sadece anlaşamıyorlar. ‘Aynı evde ama birbirinden kopmuş iki yabancı’. Sadık Bey çapkın bir iş adamı. Yaşı 45’i, tanıdığı kadınların sayısı bini aşmış. Karısının öldüğü gece bile bunlardan biriyle beraberdi. ‘Rahmetliden’ kalan en kıymetli eşyaları Onlara dağıtmış. Bütün dünyası ‘aşk, içki, poker’. Bir de borsa oyunları. Gazinocu Kenan aracılığı ile istemeden de olsa kaçakçılığa bulaşmış. İşe boş verdiği bu yaşamın sonucu olarak iflasın, mahvolmanın eşiğindeydi. Yalnızca o ayki ödenecek senet miktarı 4, kumar borcu ise bir milyon. Tek kurtuluşu Hüsnü Bey’in yapacağı yardımdaymış. O’nun da ‘şartı malum’. Nazım’ın ‘kızı Semra’yla evlenmesi’. ‘Yevgeny Onegin Operası, Op. 24; Polonaise’ (1879) (Pyotr Ilyich Tchaikovsky). Kumar salonu. Çekimler Kont Ostrorog Yalısı’nda yapılmış. Bizimki, her zamanki gibi ‘ütülüyor’. ‘Ful vale’sine karşı kare. Bu gidişle evini bile kaybedecek. Hüsnü kaçın kurası. ‘Çocukların evliliğini’ dokundurarak “Ziyanı yok. Gene aile içinde kalır inşallah” diyor. Semra, o gece saatlerce beklediği Nazım’ı ancak birkaç saniye görebilir. Delikanlı ‘bir cinayet davası üzerinde çalışıyormuş’. Yorgunluktan ölüyormuş, yatacakmış. ‘Masum bir kıza ümit vermemek gayreti’. ‘Si Minör 6 Numaralı Senfoni (Pathetique) Op. 74; I. Adagio-Allegro non troppo’dan (1893) (Tchaikovsky) uyarlanan ‘The Story of a Starry Night’ (1940) (Mann Curtis / Al Hoffman / Jerry Livingston). Cin gibi iş adamı eve döndüklerinde gözyaşları içindeki kızını teselli ediyordu; “Göreceksin, yakında ayaklarına kapanıp evlenme teklif edecekler sana.” Dediklerin aynen gerçekleşecektir. Sadık ‘bu evlilik’ için ısrar edince oğlundan beklemediği bir yanıt alır; “Ölünceye kadar sana hürmet borçluyum. Ama sevdiğim bir kızı kendime eş seçmek, kendi hayatımı yaşamak ve doğru bildiğim yolda gitmek de benim hakkım. Sakın bu hakkıma tecavüz etmeye kalkma, bir daha yüzümü hiç (‘bir daha’ dedikten sonra ‘hiç’e gerek var mıydı) göremezsin.” ‘Charade’deki (1963) ‘Bateau Mouche’ (Henry Mancini). Bu arada âşıklar bir oda kiralamışlar. Yatak odası, (bir köşesi biraz süslenince) salon, ayrıca yemek ve çalışma odası aynı yerde. Avrupa’ya gidinceye kadar burada kalacaklarmış. ‘Zengin çocuğu’ saraydan çıkıp buraya gelmiş. “Gözüm zenginlikte olsa babamın dizinden (herhalde ‘dizinin dibinden’) ayrılmazdım” diyecek kadar mutlu. [Türkan Şoray’ın bu sahnedeki elbisesini ‘El Kızı’ndan (1966) anımsıyoruz]. ‘Charade’deki (1963) ‘Bye Bye Charlie’ (Mancini). Beraber uyandıkları sabah ne güzeldi. Nişan yüzüklerini ‘kendileri takacakları’ mutlu an için bula bula kaçakçı Kenan’ın Gül Bar’ını bulmuşlar. Zeki Sezer de oradaydı. ‘Cuando Calienta El Sol’ (1963/64) (Rafael Gaston Perez) ve ‘Historia de un Amor’ (1956) (Carlos Eleta Almaran). İnsan hayatta bir kere nişanlanır ve şampanyasız olmazmış. Dansları bu melodilerle. Konuklar arasında orta yaşlı sarışın bir bayan var. Şuh kahkahalarıyla ortalığı inletiyor. Kim olduğunu Nazım’dan öğreniyoruz. “Nermin! Meşhur randevucu Nermin. Dünyanın en aşağılık mikrobu.” Şaşırtıcı bir şekilde bu ‘aşağılık mikrop’ Nevin’in annesiymiş. “Bütün hayatımı mahveden annem.” Fırtına kopacak zannettik ama delikanlı oralı olmuyor. Şimdilik. Koyun can derdinde kasap et. Gençler üzgün bir şekilde giderken Kenan “Böyle güzel kızın vardı da neden sakladın bizden” diyor Nermin’e. ‘Dead Ringer’daki (1964) ‘The Police is Waiting’ (1.30-1.45 arası) (André Previn). Sadık, fabrika kasasından aldığı son 25 bini de pokerde kaybetmiş. Evde dolanıp duruyor. Zor bir karar öncesinde olduğu belli. ‘Dead Ringer’daki (1964) “Maggie’s Murder” (Previn). Tabancayla intihar edecekken oğlu yetişir. Hayatı kumarla geçmiş olan Sadık ‘asıl kumarını’ o gece oynar. Müşfik bir baba gibiydi. Allem edip kallem edip kendisine acındırır. Nazım’ın önünde iki seçenek var. Babasının alnına dayanmış silah veya Semra ile evlilik. Sonunda, ‘satılmayı kabul eder’. Hüsnü Beylerde bir sevinç bir sevinç. Sonrası kahramanımız için daha zor. Bu durumu sevgilisine anlatması gerek. Telefonla buluşmak istediği sahnede bir hata var. Görüntü Nazım’dayken duvardaki saat 17.20; Genç kız cevap verirken 20.30’du. Şiddetli bir yağmur yağıyor. Nevin perişan. Gelinlik provası yaparken böyle bir ayrılık ölümden beter. ‘Duyduğu her kelime ilk ve son aşkına vurulan bir darbe’ gibi. Anasının günahına kurban gittiğini düşünüyor. “Sende birazcık erkeklik şerefi olsaydı bu iğrenç yalanların ardına gizleneceğine bana hakikati söylerdin. Beni istemediğini, annemin lekeli hayatının kendi mesleki şerefini gölgeleyeceğini söylerdin.” Bunların üstüne “Çek git artık. Nefret ediyorum senden. Defol” diye gözyaşı dökünce delikanlı ‘üste çıkma’ fırsatını elde eder. “Eğer gerçekten sevseydin beni anlamaya çalışırdın. Hakaret yağdırıp ‘defol’ diyeceğin yerde teselli ederdin… Böyle davranmasaydın belki ömrüm boyunca acı çekerdim. Ama sana şimdi artık hiç acımıyorum.” Üstelik gitmeden, genç kızı bir de ittiriyor. ‘Ölüm uçurumundan daha kötü bir boşluk’. Çamurlara gömülüp kaybolan hisler. Bu sırada beklenmedik bir şey olur. Nermin, zaten çok üzgündü, ‘bir sinir krizi sonunda lekeli hayatına son vermiş’. Bıraktığı mektupta “Yemin ederim ki hiçbir zaman kötü yola kendi isteğimle sapmadım. Beni bırakıp kaçan babanın, yüzüme gülen bana yeni bir yuva vaat edip sonra beni terk edenlerin, zavallı kadınlara acı çektiren erkek denen o iğrenç mahlûkun bir kurbanı olarak ayrılıyorum dünyamdan” diyor. Hatırı sayılır miktardaki parası da kızına kalmış. Sonrası çok ilginç; “Yalvarırım bu parayı kabul et. Eşsiz güzelliğinle erkeklerden intikam al. Istırap çeken zavallı kadınları kurtar kızım.” ‘Caminito’ (1926) (Juan de Dios Filiberto / Gabino Coria Penaloza). Aradan aylar geçmiş. Nevin, Kenan’ın barında annesini vasiyetini yerine getiriyor. Zaman ve şampanya acıları unuttururmuş. Dans ettiği erkek sayısı 6. Kenan’ın sözleri seyircide olabilecek yanlış anlamaları önlüyor. “Bir sürü erkeğe ümit verip âşık ediyor, dizlerine kapandırıyor ama ellerini dahi sürdürmüyorsun.” Aç bir insanın önüne yemek koyup yedirmemek gibi bir şey. O tek odalı evin yerini şimdi Suat Sadıkoğlu’nun kimbilir kaç odalı yalısı almış. Bir de kızı olmuş. Nazım’dan kalan ‘tek temiz hatıra’. Çocuğa, arkadaşı Serpil bakıyor. ‘The Shadow of Your Smile’ (1965) (Johnny Mandel / Paul Francis Weber). Ağına düşürdüğü son erkek tanıdık biri. Sosyetenin meşhurlarından tüccar Sadık Bey. Bu melodi ile dans ediyorlar. Bir zamanların kurt çapkını acemi âşık gibiydi. “Ne sizin dışınızdakiler kadın sayılır, ne de sizi görmeden önceki hayatım yaşanmış sayılır” gibi ‘yaldızlı’ laflar ediyor. İki saat bekletildiğinde bile mutluydu; “Bekletmek güzel kadınların hakkı, sevenlerin de zevkidir.” Sonunda evlilik teklif eder. ‘Evet’ ile göklere yükselecek, ‘hayır’ ile ömrü kararacakmış. O sırada Nazım ve karısı Semra, Avrupa’dan dönmüşler. Durumu anlayınca eski sevgilisinden babasını bırakmasını istiyor. Tartışmaları sırasında ilk tokadını atar. Bu günlerde yardımcısı Ali Ekdal kendisine ‘savcı olarak şöhretini zirveye çıkartacak bir dosya’ verir. Büyük ama ne olduğunu öğrenemeyeceğimiz bir kaçakçılık davası. ‘İşin içinde tanınmış bir sürü şahsın parmağı varmış’. ‘V.I.P.s’deki (1963) ‘Conflict’ (Miklós Rózsa). Her yerde adamı olan Kenan savcılık soruşturmasını haber alır ve Nevin’den yardım ister. ‘Nazım kılına dokunursa, babası ile ilgili korkunç vesikaları ortaya çıkarırmış’. ‘Till’ (1957) (Charles Danvers / Carl Sigman). Gazinoda şantajını tekrarlar. “Beni bu işten sıyırmaya mecbursun. Aksi halde yakacağım (Cahit Irgat’ın seslendirmesiyle ‘yakıcim’) O’nu.” [‘Her zaman hazır elbise almayı seven’ Türkan Şoray bu sahnedeki ‘tozpembe’ tuvaleti Faize-Sevim kardeşlere diktirmiş (1966 sonbaharı)]. İki eski âşık, filmin başındaki sahilde, konuyu görüşmek için buluşmuşlar. İş “Babanın kumar borçları yüzünden kendini, aşkımı zengin bir kıza sattın” ve “Babamla evlenip beni arkadan vurmaya çalıştın” tartışmasına dönüşür. Delikanlı babasının kaçakçılıkla ilgisini anlayınca “Karşıma suçlu olarak çıkan kendi kanımdan da olsa başını yılan gibi ezmekten bir an olsun çekinmem. Şerefli bir insanım ben” havalarındaydı. Sevdiği kıza iki tokat daha atması “Karşına suçlu olarak çıkan her insanı mahkûm ettirecek kadar dürüst bir savcıysan önce kendini mahkûm ettirseydin” ve “Sen para için kalbimi yıkmadın mı” sözlerinin ardından. Artık neyi halledecekse. Sonrasında Nevin, hep, kendini feda etme arzusu içindeydi. Sevdiği erkeği korumak için Kenan’ı öldürüp Sadık’ın imzası olan evrakları yakar. ‘Gül tutan elleri’ artık kelepçeli. ‘Kelepçeli Melek’. Mehmet Büyükgüngör ve Ali Demir’in de katıldığı sorgudan sonra mahkeme sahnesi. Ağır ceza üyelerinden Feridun Çölgeçen daha insaflı. “Görünüşünüz, mecbur kalmadan bir cana kıyacak kanlı bir katil görünüşü değil” diyor. (Prof. Dr. Yalçın Küçük’ün Marx’tan aktardığı bir sözü anımsattı; “Görünüş ve öz aynı olsaydı, bilim olmazdı.” Yeşilçam filmleri de olmazdı). ‘Dead Ringer’daki (1964) ‘The Dog Attack’ (ilk 5 saniye) (André Previn). Ama ‘vazifesini yersiz merhameten daha üstün tutan’ savcı Nazım’ın vicdanı “Karşınızda melek maskesine bürünmüş bir şeytan bulunuyor” demesini emrediyormuş. Bu ‘ağır itham nedeniyle’ Hâkim tarafından uyarılır. Ama bizimkini susturmak mümkün değil. Annesi Randevucu Nermin’den; İyi bir ailenin istikbali olan oğlunu kurban seçmesinden; Namuslu bir hayat yerine O’nu zirveye götürecek dalavereli yollara sapmayı uygun gördüğünden; Güzelliğini ihtirasları için bir merdiven yaptığından; İtiraf edilen cinayetten falan söz edip ‘layık olduğu cezaya, idamına karar verilmesini talep ediyor’. (Konuşması 2 buçuk dakika). Sonraki bir sahnede, Nevin “Elindeki savcılık mesleğin, benim elimdeki tabancadan daha öldürücüydü” diyecektir. Duruşma 15 Temmuz 1967’ye ‘talik edilmiş’. (O yıllarda yarım gün çalışılan Cumartesi’ye denk geliyor.) Sonuçta ‘gereği düşünülür ve Ali oğlu Kenan Şener’i parasına tamahen öldürmekten idamına’ karar verilir. ‘Sevdim Yine Bir Nev-Civan’ (Basmacı Abdi Efendi). Rast şarkı duyulurken hücresinde yavrusunu kucaklamıştı. Nazım’a bunu ancak idamından sonra söylemesini istiyor Serpil’den. ‘Garip, çok garip bir huzur içinde’ adeta ölümü arzuluyor. “En güzel, en bahtiyar, en aydınlık, en temiz//Ümitler içindeyim, çok şükür öleceğiz” ve “Koşup sana hesap vermeye//Geç kaldık, ya Rab, geç kaldık” diyen Ziya Osman Saba gibiydi. Gerçeği öğrenen savcımız bu kez de ‘ipten kurtarmak için’ yırtınıyor. Ama ne çare. Ankara ‘infazın tehiri talebini kabul etmemiş’. Sevdiğinin ayaklarının altındaki iskemle çekildiğinde görüntü birkaç saniye donar. Nazım ‘ölenle ölmek ve sevgiliye kavuşmak’tan söz ediyordu. Kızı için bundan vazgeçer. Son sahnede ağarmış saçları, karısı, çocuğu (herhalde evlat edindiler), Serpil ve bir demet menekşe ile gelmişler. “O kimin mezarı, anne?” “Saadetimizi, her şeyimizi borçlu olduğumuz insanın yavrum.” Fausto Papetti’nin ‘I Remember N. 2’ uzunçalarındaki (1965) ‘Saint Louis Blues’ (1914) (William Christopher Handy). Gül Bar sahibi Kenan ve tanınmış tüccarlarımızdan Sadık Bey. Kenan; “Hayrola! İstanbul’un en hızlı çapkınının pavyonumun en güzel striptizcisine bakmamasının sebebi yeni bir aşk mı acaba?” Sadık; “Yok öyle bir şey. Mali durumum çok bozuk. (Ama Red Label viski ve purosuna veda edecek kadar değil.) Eğer bana yardım edebilirsen.” Kenan; “Yardım karşılıklı olur. Kaçakçılık işinde kredinden faydalanırsak eğer...” Sadık; “Yani kendimi tehlikeye mi atmamı istiyorsun?” Kenan; “Sadece adını kullanmak ve 1-2 imza istiyorum. Şöhretlisin. Namın kibara, zengine çıkmış. Senin isminle yapacağımız işlerden kimse şüphelenmez. Sana ortaklık teklif ediyorum. Her şeyi hazırladım. İmzaya kaldı.” Bedeli bir genç kızın yaşamı olan imza. İşadamı hep dört ayağı üstüne düşüyor. (Yazan: Murat Çelenligil)
Kelepçeli Melek Resimleri ve Videoları
Kelepçeli Melek
Kadro: Türkan Şoray , Ediz Hun , Tijen Par , Muzaffer Tema , Aliye Rona , Cahit Irgat , Nubar Terziyan , Zeki Sezer , Serpil Gül , Ali Ekdal , Feridun Çölgeçen , Nedret Güvenç , Abdurrahman Palay , Rıza Tüzün , Suna Pekuysal , Sadettin Erbil , Adalet Cimcoz
Yönetmen: Mehmet Dinler
Senaryo: Osman F. Seden
Yapımcı: Osman F. Seden
Müzik:
Görüntü Yönetmeni: Necati İlktaç
Tür: Dram, Duygusal
Ülke: Türkiye
Vizyona Giriş Tarihi:







0 yorum:
Yorum Gönder