RSS
En yeni en güncenl en popöler en güzel sinema filmlerini bu sitede bulabilir hakkında ön bilgi edine bilir resimlerine bakıp fragmlarını izleye bilirsiniz.SinemaDB sinema film arşivi

Şıpsevdi


Şıpsevdi
Mantovani’nin ‘Film Encores’ (1957) albümündeki ‘Intermezzo’ (1939) (Max Steiner / Heinz Provost-Ama plakta ‘Newman’ yazılı) ve ardından ‘Pictures at an Exhibition: X. Samuel Goldenberg and Schmuyle’ (1874/1931) (Modest Mussorgsky). Jale’ye ait [‘Gümüş Gerdanlık’ta (1962) Kamil-Atıf Kaptan ve ‘Azrailin (afişte ‘Ezrailin’) Habercisi’nde (1963) Lolita-Pervin Par’ın kullandığı] ‘İstanbul H. 21242’ plakalı araba ile yetişmiş. Suat; “Buraya senle konuşmaya geldim. Bu adamın, Ali’nin babası olmasına göz yumamam. Zavallı çocuk biraz evvel kaçıp bana geldi. O’na bunu yapamazsınız.” Filiz; “Eğer Ali’yi bu derece seviyorsan niçin O’na bir yuva temin etmiyorsun? Beğenmediğin adam, hiç olmazsa, Ali’nin mesuliyetini üzerine alıyor. Sen Ali’ye ne yaptın? Cevap versene. Yaptığın sadece yalanlarına o ç ocuğu alet etmek oldu. Ne susuyorsun? Konuşsana.” Suat; “Yanılmışım. Haklı olan sensin. O’nu burada bırakıyorum. Saadetler dilerim.” Ama bir Yeşilçam seyircisi olarak Ali’yi de Filiz’i de ‘orda bırakmayacağını’ biliriz. ‘Doğan Kardeş’ benzeri ‘Küçük Kardeş Mecmuası’ ile 60’lardaki İstanbul’dayız. Sahibi Selim Bey çok şirin ama biraz sinirli. İşe gelişi bile afralı tafralı. Yoluna çıkan bir genci “Lodosa tutulmuş yelkenli gibi iki tarafa ne yalpalayıp duruyorsun be adam? Kör müsün” diyerek şaşırttığı gibi Hüseyin Salıcı’ya “Önüne baksana” diye çıkışır. “Ağaca mı tırmanıyorsun?” Büroda azarlamadığı kimse yok. Yardımcısı İzzet ‘evet efendim, sepet efendim’le durumu idare etmekte bulmuş çareyi. Filmin sonuna kadar ancak dayanıp istifasını basacaktır; “Yeter artık! Nedir senden çektiğim be adam? Oğluna kızar bana çatarsın. Karına kızar bana çatarsın. Kendine kızar gene bana çatarsın. Nedir senden çektiğim be kel kafalı herif?” Öfkesinin asıl nedeni oğlunun çapkınlığı. “Ulan Suat! Ulan Suat!” diye köpürüp duruyor. Delikanlı ‘Küçük Kardeş’te ‘Hasan Amca’ adıyla Minnoş’un Maceraları’nı yazıyor. Hikâyenin, 15 güne kadar resimlenip basılması lazım ama bizimkini aradınsa bul. ‘Kimbilir hangi aşüftenin peşinde’. Mecmua için yapması gereken ‘etüt çalışmasını’ dilberlerin ‘bacakları üzerine’ yapıyor. Böyle olacağı daha bebekliğinden belliymiş zaten. Selim Bey “Altı aylıkken dadısını sıkıştırmaya kalkan adamdan hayır mı beklersin” diyordu karısına. Kendisini bulmak için İstanbul’daki bütün kadınları takip etmek lazımmış. Kız tavlama tekniği hep aynı. ‘Birbirimizi daha iyi tanıyalım’ diyerek önce Necdet Tosun’un gazinosunda içine ‘en sert votka katılmış’ Çin Limonatası içiriyor; “Çin işi Japon işi//Bunu yapan iki kişi//Biri erkek biri dişi.” Sonra ‘baş başa olacakları aşk yuvalarına’ gidiyorlar. Oysa babası bu köşkü ‘daha iyi çalışabilmesi için’ almıştı ‘hergeleye’. Bizimki garsoniyer olarak kullanıyor. Selim Bey’e sarmaş dolaş yakalandığında bile durumu kurtarmanın bir yolunu bulur. ‘Yatağındaki kız’ bir arkadaşının tanıdığıymış. Kalacak yeri yokmuş. “Hem sonra biz kardeş kardeş yattık. Aramızda hiçbir şey olmadı” diyor. Arada bir zorluk yaşadığı da oluyor tabii. Bir zamanlar Jale isminde bir kızla ‘başını belaya sokmuş’. İşi ‘toparlamak’ babasına düşmüş gene. ‘Para verip Avrupa’ya gönderinceye kadar akla karayı seçmiş’ zavallı. Kırk yılda bir işe uğraması bile ‘engelli koşu’ gibi. İşhanının önünde rastladığı Gülgün Erdem’i ‘akşam saat 8 için’ randevu alınca bırakır ancak. “Hadi şimdi de yürü güzelim! Endamını göreyim” diyor. İki adım sonra karşısına çıkan bir diğer afet Mine Soley’e ise; “Dua et peder beyle randevum var. Yoksa almıştım plaka numaranı.” O günlerde Suat’ın yeni hikâyesindeki resimler için bir müsabaka düzenlenmiş. Kazanan, 19 yaşlarında bir genç kız. Akademi Resim Bölümü’nde öğrenci ve adı Filiz. Üsküdar’da oturuyor. Teyzesinden başka kimsesi yokmuş. “Teyzesini de tanırsınız. Çocukları Koruma Derneği Başkanı Nezihe Hanım. Hatırlarsınız, geçen sene dergimizde çıkan bir yazıyı ‘çocuk ahlakına aykırı bulduğu için’ bizi mahkemeye vermeye kalkmıştı” diyor İzzet. Selim Bey’in yerinden zıplaması olacakların habercisi gibi; “Nee! Nezihe Hanım mı? Müsabakayı kazandıracak başka bir insan bulamadınız mı? Allah vere de Suat başımıza bir dert açmasın.” Filiz ‘cici bir hanımkız’. Saçı örgülü ve ‘lacivert’ kolej kasketli. Çocukluk arkadaşı Necdet ile sözlü gibiymişler. Ama aralarında öyle ciddi bir şey yok. Şimdilik ikisi de çalışıp hayatı tanımak istiyorlarmış. Hasan Amca ile tanışacağı(!) ve çalışacağı(!) için çok sevinçliydi; “Yazdığı hikâyelerden O’nu babam kadar çok seviyorum. Kimbilir ne kadar tonton adamdır. Acaba sakalı var mı?” diye soruyor saf saf. Selim de ‘yeni öykü için etütlerde bulunmak(!) üzere Bursa’ya gittiğini, iki güne kadar döneceğini’ anlatıyor kan ter içinde. ‘Marina’ (1959) (Rocco Granata). ‘Tonton Hasan Amca’, bu sırada, bir yavru ile Çin Limonatası içmekteydi. ‘Çin işi Japon işi’ tekerlemesi ile ‘baş başa olacakları Bülbülyuvası’na gidiyorlar’. Selim Bey oğlunu ‘yine’ bambaşka ‘etüt’ çalışmaları yaparken yakalayınca işinden atıp reddetmelere kalkar. On parasız kalınca aklı başına gelirmiş. Hırsını alamayıp terliğini fırlatıyor. [Ayhan Işık, bu sahnedeki enlemesine çizgili gömleği ‘Kral Arkadaşım’da (1964) avukat levhasını asarken de giyecektir.] Filiz’e sataşırsa ‘lamı cimi yok öldürürmüş’ delikanlıyı. Nezihe Hanım’ın geçen sene yaptıklarını düşünüp aklını başına toplamalıymış. Suat “Rica ederim babacığım! Beraber çalışacağım mesai arkadaşıma karşı bunu benden nasıl beklersin” diye rahatlatıyor(!) Selim Bey’i. Sonra da ilave ediyor; “Kız güzel mi bari?” The Shadows’dan ‘Dance On!’ (1962) (Valerie Murtagh / Elaine Murtagh / Ray Adams). Daha tanıştıkları gün Çin Limonatası içmeye götürür. Üstelik kim olduğunu saklayarak. Ancak yalanı çabuk ortaya çıkıyor. Necdet Tosun, yeğeni için Hasan Amca ismiyle imza isteyince pişmiş aşa su katılır. Nezihe Hanım’ı tutabilene aşk olsun. ‘Böyle bir adamın değil çocuklara yazı yazması, cemiyet dışı edilmesi lazımmış’. Dergiyi kapattırıp Selim’i mahkeme kapılarında süründürecekmiş. İş yine başa düşer. Nezihe Hanım ve yeğeninin en büyük zaaflarının ‘çocuk’ olduğunu anlamış Suat. Çözümü burada bulur. ‘Vaktiyle evli olduğunu, karısının öldüğünü, O’ndan geriye yaramaz mı yaramaz bir çocuk kaldığını’ söyleyecek. ‘Oğlu’ canavar gibiymiş, 7 senedir çekmediği kalmamış, kendisini içkiye vermiş. Bazen şuurunu kaybediyormuş. Çin Limonatası olayı sırasında da kendinde değilmiş. Bunları anlatırken öylesine başarılı ki sadece Nezihe Hanım ve Filiz değil numarayı bilen babası bile gözyaşları içinde kalıyor. Çocuk olarak ‘himayelerindeki yetimhaneden’ Cin Ali’yi bulmuşlar. Adı gibi bir şey. Müdire Meral Kurtuluş’a göre ‘tam istedikleri tip’. Karşılaştıklarında “Demek şu meşhur Hasan Amca sensin ha? Yazdığın palavraları çocuklar nasıl okuyor anlayamıyorum” diyor Suat’a. Elinde içi karınca dolu bir kavanoz var hep. Buna dokunacak kişi daha anasının karnından doğmamış. İsteyen bir tecrübe etsinmiş. Hemen o gün Selim Bey’in elini ısırır. Ama Filizlerle beraberken inanılmayacak şekilde usluydu. Nezihe Hanım “Sizin canavar dediğiniz çocuk bu mu” diye gitmelere kalkar. Paçaları tutuşan işadamının yanıtı harika; “Durun canım! Daha yaramazlık saati değil. 10 dakika var.” Suat kavanozu kırmayı akıl edince ‘uslu çocuk’ ortalığı birbirine katıyor. Ali’yi birkaç günlüğüne almışlardı ama bu biraz uzayacak gibi. ‘Huysuzluğunun geçmesi için tabiatla baş başa kalması gerekiyormuş’ Filiz’e göre. Yarından tezi yok gezmeye götüreceklermiş. ‘Stars Fell on Stockton’ (1962) (Bruce Welch / Jet Harris / Hank Marvin / Brian Bennet). Plaj sahnesi The Shadows’un melodisiyle başlıyor. Ama nedense Suat çok aksiydi. Genç kızı azarlayıp küçümsemesinin nedenini anlayamadık; “Eminim hayal kırıklığına uğramış, dar görüşlü, kendini beğenmiş birisin. İddiaya girerim ki seni şimdiye kadar kimse öpmemiştir bile. Bu gidişle evde kalmış ihtiyar kız olmaya namzetsin.” Filiz de plajdaki bütün erkekleri kendisine baktırarak yanıt veriyor buna. ‘F. B. I.’ (1961) (Peter Gormley). Otobüsle dönüş sırasında yine The Shadows’dan bir melodi var. Cin Ali ve karıncaları yaramazlık yapınca Suat da Eşref Vural ve Mehmet Ali Akpınar ile yumruklaşmak zorunda kalır. Evde, eline soğuk su pansumanı sırasında plajdaki gerginlik çoktan uçup gitmişti. Filiz’le tam öpüşecekken eski sevgili Jale, Avrupa’dan çıkagelir. Bizimkilerin yapamadığını O yapıyor. Delikanlıyı öpüyor. Kıskançlık içindeki genç kız artık orada duramaz. ‘Ressamlıktan istifa eder’. Bu durumda Cin Ali’nin de ‘vazifesi bitmiş oluyor’. O da yetimhaneye döner. Sonrasında Suat, Jale ile beraber ama ‘hiçbir şey yazamayacak durumdaydı’. Beyni adeta durmuş. Bir kararla öykü kahramanı Minnoş’un yerini Çıtkırıldım Karınca alır. ‘Kilerde yaşayan mütevazı (Hayri Esen ‘mütevazi’ diyor) Kırıntı Taşıyanlar Ailesi’nin çocuğu’. Başından bir sürü macera geçiyor. Bir tırtıldan boks dersleri almak; Büyük bir tohum soygununa isminin karışması; Bir vodvilde ağustos böceğiyle şarkı söylemek. Gerisini Ali tamamlıyor; “Sonunda da çok iyi bir karınca ile evlenecek, çocukları olacak, mesut yaşayacaklar.” Ayrıca ‘Hasan Amca’ya bir uyarısı var. “Eğer bu hikâyenin çok, çok iyi olmasını istiyorsan Filiz Abla’yla beraber çalışman lazım. Bunu unutma.” Kendisi de uslu bir çocuk olmuş. Arkadaşlarının yatağına kertenkele koymuyormuş artık. ‘Siboney’ (1929) (Ernesto Lecuona). Aylar sonra Filiz’in doğum günü partisi. Saçı örgülü utangaç kız çok gerilerde kalmış. ‘Şaka maka değil adam akıllı değişmiş’. Necdet bile hayretler içindeydi. Delikanlının ne iş yaptığı söylenmiyor ama Muammer Gözalan ile ‘yeni inşaat malzemesi hakkında’ konuşması müteahhit olduğunu düşündürdü. ‘The Peanut Vendor (El Manisero)’ (1943) (Moisés Simons) (İlk 8 saniye). Suat’ın gelişi bu melodi ile. Önce Filiz’i tanıyamaz. “O kadar değişmişsiniz ki” diyor. “Let’s Twist Again” (1961) (Chubby Checker). Doğan Tamer ile yaptığı dansı seyrederken de ağzı bir karış açık kalır. Oysa “Çalan tango falan değil tvist. İçerdekilere kendinizi güldürmeye lüzum yok” diye alay etmişti ilk başta. Genç kız “Arzu ediyorsanız size bir Kasap Havası çaldırabilirim” karşılığını verecektir. İğnelemeler ‘karınca resmi’ yapıp yapamayacağına kadar varınca gelen yanıt çok hoş; “Ben her şeyin resmini yapabilirim. Hatta senin gibi fasulye sırıklarının bile.” Filiz’in ressamlığa dönüşü ile düzelen ilişkileri Ali konusundaki yalan ortaya çıkınca tekrar bozulur. Nezihe Hanım’ın ‘mahkeme kapılarında süründürme’ tehditleri, Selim Bey’in “Ulan Suat! Ulan Suat!” iniltilerine karışıyor. Kahramanımız yine Jale ile beraber. Masalarında iki şişe ‘biricik müttefikimiz’ Coca Cola’mız var. Evlilikten, Ali’yi evlat edinmekten falan söz ediyorlar. Genç kadının sözleri bizimkinin aklını başına getirir; “Ali’nin gidebileceği gayet iyi, YATILI bir okul da biliyorum.” Sonrasında filmin en çarpıcı konuşması var. Jale; “Niçin bana karşı bu kadar alakasızsın? Ne kadar güzel günler geçirmiştik. HEM ARTIK ESKİSİ GİBİ KAVGA DA ETMİYORUZ.” Suat; “Evet, artık kavga etmiyoruz. ÇÜNKÜ, ÇÜNKÜ BİRBİRİMİZİ SEVMİYORUZ DA ONDAN. HÂLBUKİ İNSAN ANCAK SEVDİĞİ KİŞİYLE MÜNAKAŞA EDER. Bunu nasıl düşünemedim?” Kararını vermiş. Filiz’le evlenecek ve Ali’nin babası olacak. O gün de genç kızın Necdet’le nikâhı vardı. Telefon edip Cin Ali’den yardımı ister. Oraya gelene kadar ‘düğüne mani olmalıymış’. Birkaç karınca ve biraz kaşıntı tozuyla bu da başarılır. ‘The Graduate’de (1967) göreceğimiz ‘finali’ Yeşilçam bize birkaç yıl önce seyrettirmiş. ‘Come September Theme’ (1961) (Bobby Darin). Genç kızı kaçırıyor. Filiz; “Beni nereye götürüyorsun?” Suat; “Ömür boyunca beraber olacağımız yuvamıza götürüyorum. Seni seviyorum Filiz. Bana inan.” Filiz; “Sana inanmak mı? Artık yalanlarından bıktım.” Suat; “Hayatımda ilk defa doğru söylediğim söz seni sevdiğimdir. Ali’ye iyi bir baba, sana da iyi bir eş olacağım inan.” Ali; “(Onların öpüştüğünü görünce) Heey! Yeter artık be birader. İştahınızı eve saklayın, eve. Hadi arabaya, hadi bakalım! (Şoför’e) Hadi ahbap, çabuk ol. Annemle babamı evlendirmeye götürüyorum.” Şoför Nubar Kamçılı; “Ne? Annenle babandır? Galiba ufak ufak oynatorum.” Gerçek yaşamda olmayan ‘çıkarsız ve sevgi dolu dünyayı’ filmlerle yaşıyoruz. (Yazan: Murat Çelenligil)

Şıpsevdi Resimleri ve Videoları
Şıpsevdi

Kadro: Ayhan Işık , Ajda Pekkan , Vahi Öz , Mualla Sürer , Özdemir Han , Benan Öz , Nezihe Güler , Necdet Tosun , Mehmet Ali Akpınar , Nusret Özkaya , Faruk Panter , Cevat Kurtuluş , Eşref Vural , Cin Ali , Adalet Cimcoz , Hayri Esen
Yönetmen: Orhan Aksoy
Senaryo: Orhan Aksoy
Yapımcı: Hürrem Erman, Hulki Saner
Müzik:
Görüntü Yönetmeni: Costas Prosos
Tür: Duygusal, Komedi
Ülke: Türkiye
Vizyona Giriş Tarihi: 01 Şubat 1964
Şıpsevdi

0 yorum:

Yorum Gönder

 
En yeni sinema filmleri, film arşivi, filmler izle: Şıpsevdi sinema film izle film filmler filmi sinema filmleri
Copyright 2009 En yeni sinema filmleri, film arşivi, filmler izle. İçerik ve metaryeller alıntıdır.
SinemaDB.Blogspot.com sinema filmleri.
Film arşivi by Sinema DB
Şıpsevdi En yeni sinema filmleri, film arşivi, filmler izle Şıpsevdi En yeni sinema filmleri, film arşivi, filmler izle Şıpsevdi En yeni sinema filmleri, film arşivi, filmler izle Şıpsevdi En yeni sinema filmleri, film arşivi, filmler izle Şıpsevdi En yeni sinema filmleri, film arşivi, filmler izle Puan: 10
Şıpsevdi Şıpsevdi
10/10 paun üzerinden 2000 kişi. Görüntülenme: 1500.
yardım yardım sayfası