Si minör, Opus 58 Manfred Senfonisi; III. Andante con moto (1885) (Pyotr Ilyich Tchaikovsky). Jale’nin yatak odası. Fettanlığı ile ortalığı birbirine katan güzel kadın şimdi yerde cansız. Savcı; (Sadettin Erbil’in sesiyle) “Korkunç bir şekilde boğulmuş. Sanki diriltip diriltip yeniden boğmuşlar.” Halil; (Agâh Hün’ün sesiyle) “Denizde boğulan çok insan gördüm ama böylesini ömrümde görmemiştim.” Mersin’e bağlı sahil köyü. Sütliman bir deniz. ‘Karıncanın kıyıdan su içebileceği durgunlukta’. Yöre de öyle. ‘Balıktan başka hiçbir canlı ile uğraşmıyorlar’. Halil Efendi’nin ‘ismi ile müsemma’ kızı Filiz, öğretmen çıkmış. Her gün Erdemli’ye gidip geliyor. Nişanlısı Haluk, Ataş Rafinerisi’nde mühendis. Evlilik çok yakın ama beklenmedik olaylar dingin yaşamlarını etkileyecektir. Deniz görüntülerini soluksuz izlediğimiz tanıtım yazısında Tchaikovsky’nin ‘B-, Op.58 Manfred Senfonisi (1885); I. Lento Lugubre (son iki dakika) var. Sonrasında köylüler denizden bir ceset çıkarıyorlar; Doktor Nejat. Ne olduğunu anlayabilmek için haftalar öncesine gitmeliyiz. Nejat, ‘azgın’ karısı Jale’yi bedensel ve ruhsal olarak mutlu edemeyince sorunun ‘yatak’ kısmını İstanbul’dan gelen atletik arkadaşı Macit üstlenmiş. İşin diğer yönü Salim’in. Doktor durumun farkında ama nedense hesap sormak için uygun zamanı bekliyor. Geciken tepkinin yöntemi de yanlış olunca işin tadı kaçar. Seyhan Barajı’nda sevişmelerini seyretmesi ‘Absolute Power’daki (1997) elden ayaktan düşmüş Walter Sullivan’ı anımsattı. Haluk ve Filiz’in aile ile tanıştıkları akşam Jale delikanlıya (Macit de genç kıza) sülük gibi yapışıyor. ‘Gece Delilikleri’, ‘Çılgınlıklar Kokteyli’ ile başlar ve çıplak ‘Cehennem Dansı’yla devam eder. Olay dayanılmaz bir hal alınca kahramanlarımız evden ayrılıyor. “Ahbaplığımızı da burda kessek iyi olur.” Jale’nin yanıtı, olacak kötü olayları anlatır gibi; “Benim olduğum yerde ahbaplık ben istediğim zaman biter.” Kararını vermiş, mühendisi koynuna alacak. Sarışın fırtınanın arzuları sınırsız. İsteğine ulaşmak için ‘kuralsızlık’ tek kural. ‘Dolce vita’ benzeri yaşantı bile yetmiyor. “Aklına birisini koysun da onu çileden çıkarmasın mümkünü yok. Hem sanki kendisine sataşılmış gibi, kendi istememiş de zorla yapılmış gibi.” Hizmetçileri Ayşe’nin yavuklusu Ali bile dayanamayıp iki kez saldırır. O’nun için “Orta malı olmuş bir kadın” demişti. Haluk uzak durunca acımasız bir şey yapar. Sevgilisini dolduruşa getirip Filiz’e saldırtır. Kendisi için söylenen gibi olmasını istiyor. “Bugün Macit’in, yarın başkasının olacak. Orta malı olacak diyorum. Haluk evlenmeyecek onunla.” Neyse ki Ali mühendise zamanında haber veriyor. Bu ‘kuduruk’ hayatın böyle gitmeyeceği belliydi. Savcı Bey, Halil Efendi ile ‘yarenlik edip bir sigara tellendirirken’ Ayşe haberi getirir; Jale öldürülmüş. Şüpheli çok, kanıt pek yok. Macit, Haluk veya Ali bu işi yapmış olabilir. En olmayacak kişi Doktor Nejat. Ama abartılı üzüntüsü ve karısının öldürüldüğü odayı hatta köşeyi şıp diye bulması zihinleri kurcalıyor. Oysa Savcı ile Halil ‘müteveffayı’ çoktan yatağa kaldırmışlardı bile. Olaylar çorap söküğü gibi. Sahilde bir ceset daha bulunur. Salim, kayıkta patlayan bir bomba ile canından olmuş. Jale’yi öldürdüğünü anlatan mektup işleri daha da karıştırıyor. Karmakarışık olayı Savcı değil Haluk açıklar. Nejat’a söyledikleri; (Toron Karacaoğlu’nun sesiyle) “Çok pot kırdın, kurtulamazsın artık. Sen Macit’e kinlenmiştin. Onu öldürmek için bombayı hazırladın ve kendini telefondan çağırtıp onu balığa tek başına çıkmaya mecbur etmek istedin. Karının Macit’i çağırması Salim’in hayatına mal oldu. Macit’in ölümünü görmek için dürbünü alıp yukarıya, harabelerin oraya çıktın. Kayıkta Salim’i görünce deliye döndün. Dürbünü orada bırakman birinci hataydı. Eve koştun. Senin gürültünü işiten Ali kaçtı. Karın onunla boğuşmuş ve yorgun bir haldeydi. Onu da orada boğdun. Savcı gelince, Halil Efendiyle beraber ölünün yerini değiştirdi. Kapıdan girince karını boğup bıraktığın yere bakman ikinci hataydı. Sonra Salim’in annesine yazdığı mektubu buldun ve aceleyle altına onun yazısına benzeterek bu itirafnameyi yazdın. Ama unuttun ki kalem ve mürekkep değişikti (‘mürekkep’ tamam da ‘kalem’in değişik olduğunu nasıl anladı). Bu, bardağı taşıran son damla oldu.” Nejat’ın, motorla fırtınalı denize kaçarken söyledikleri iç burkuyor; “Onu her zaman sevdim ben.” Gitar ile bir Flamenko. Filmin sonu. Haluk, Filiz’le; Ali, Ayşe’yle; Macit yalnız. Filiz; “Çok feciydi. Tıpkı Salim gibi. Fakat onun hiçbir suçu yoktu.” Haluk; “Öyle canım. Hayat bu, kurunun yanında yaş da yanar.” (Yazan: Murat Çelenligil)
Şehvet Uçurumları Resimleri ve Videoları
Şehvet Uçurumları
Kadro: Tanju Gürsu , Filiz Akın , Ulvi Uraz , Suzan Avcı , Ali Şen , İsmail Varol , Enver Orhon , Atilla Yelkenci , Süreyya Gürol , Mücap Ofluoğlu
Yönetmen: Aydın Arakon
Senaryo: Aydın Arakon, Kevkep Öklem
Yapımcı: Murat Köseoğlu
Müzik:
Görüntü Yönetmeni: Melih Sertesen
Tür: Dram, Duygusal, Polisiye
Ülke: Türkiye
Vizyona Giriş Tarihi: 10 Nisan 1963
0 yorum:
Yorum Gönder