‘Irene’ (1971) (Ennio Morricone). ‘The Burglers’daki (Le Casse) melodi. Mehmet yıllar sonra oğlunu bulmuş. Beraberliklerini kadeh kaldırarak kutluyorlar. Mehmet; “Ömer Amcan seni işine ortak yapmayı düşünüyor. Üçümüz birleştik mi, evvel Allah kısa zamanda işleri büyütürüz. Ondan sonra da sıra senin evlenmene geliyor. Belki de beğendiğin, sevdiğin bir kız...” Ali; “Sevdiğim bir kız var baba. Çok sevdiğim bir kız.” Mehmet; “O da seni seviyor mu?” Ali; “En az benim kadar.” Mehmet; “İyi ya, Onunla evlenirsin.” Ali; “İmkân yok! Ne Onunla nede başka biriyle. Aramıza Kara Haydar girdi baba. Kız Onun kızı.” Jenerikte Paul Mauriat’nın ‘La Reine De Saba’ uzunçalarındaki (1968) ‘Lamento Borincano’ (1937) (Rafael Hernández Marin). Güneşli bir günde tanıdığımız kahramanımızın adı Mehmet Akkaya. Ceket sırtta, 33’lük tespih elde bir güzel adam. İnşaatlar için deniz kumu çeken bir şirketi var. Karısını yıllar önce kaybetmiş. Anacığı Mahmure Handan, oğlu Ali ve arkadaşları motor ustası Ömer ile Hakkı Kıvanç. Yakın çevresi böyle. Yalnız kaldığında kendisini daha yakından tanıyoruz. Evlilik fotoğrafındaki karısı ile konuşuyor. ‘La Course Du Lièvre / Kidnaping’ (1972) (Francis Lai). “Zeynep’im! Her şeyimdin sen benim. Adımı bile senden almıştım ben. Yangın Mehmet derlerdi bana. Senin aşkınla çılgınca yandığım için. Gelin olduğun gün ne mutluyduk. Herkes bizi, birbirine yakışan örnek gençler diye sever, mutluluğumuz aşkımız bir peri masalı gibi dilden dile dolaşırdı. Hele Ali’mizin doğduğu gün çılgına dönmüştüm sevinçten... Üçümüze (duvardaki yağlı boya tabloyu kumar sahnesinde tekrar göreceğiz) bir dünya kurmuştuk. Sadece sevgi, mutluluk ve pırıl pırıl rüyalar içinde ışıldayan bir dünya. Her günümüz yeni bir renk katardı bu dünyaya. Hele Ali, her davranışında beni taklit etmeye çalışırdı o küçücük yaşında. Paltosunu sırtına atışında, ellerini beline sokuşunda, o ağır erkekçe yürüyüşünde hep ben vardım. O tatlı gülüşünde de sen.” Fakat bu mutlulukları çok sürmez. “Sonra bir anda geldi felaket. Bir anda yıkıldı dünyamız. Ali’m olmasa dayanamazdım senin acına. Artık O senin bana son emanetindi. Ölünceye kadar seni O’nun gözlerinde görecektim Zeynep’im.” Mehmet’in iş yaşamı sorunlu. Kara Haydar ile çatışıp duruyorlar. Biri ‘çıkarına dokunanı can evinden vuran’, diğeri ‘pire için yorgan yakan’ kişilikte olunca kavga eksik olmuyor. Son olarak ‘200 bin papellik’ Yapıtaş ihalesini, hem de ‘1 lira’ ile kaybeden Haydar adamlarını toplamış. ‘Gli Scassinatori’ (Le Casse) (1971) (Morricone). “Artık bu itin dersini vermek zamanı geldi. Bırakırsak daha güçleşecek. Başımıza büsbütün bela kesilecek.” ‘Ders vermeye’ giden altı adamı bir güzel sopa yiyerek geri gelir. Sonrasında iki ailenin de yok olacağı olaylar başlıyor. ‘Rodeo’ (1971) (Morricone). Kardeşleri ile konuşması. Haydar; “Bu gece işini bitirmeliyiz.” Osman Han; “İntikam nasıl alınırmış görsün.” Haydar; “Dikkat edin, Yangın Mehmet’i değil ciğerini istiyorum, ciğerini. Yüreğine öyle bir acı salın ki bir daha iflah olmasın.” Kardeşi; “Abi, yoksa çocuğunu mu?” Ali’nin sünnet düğünü. Babasının “Erkekler ağlamaz” demesi ilk kez bu sırada. Hediye olarak bir saat almış. Bildiklerimizden farklı ‘saat başlarında müzik çalıp, konser veren bir saat’. Herkes eğlenirken Haydar’ın kardeşleri de elde tabanca oradalar. Mehmet, oğlunu korumaya çalışırlarken yaralanır. ‘Fever Pitch’ (1973) (Nick Ingman). ‘Mandingo’nun ‘Sacrifice’ albümündeki parça. Kahramanımızın bizi yadırgatan davranışlarından biri bu sahnede. Hiç gereği yokken düşmanı ile konuşmaya gider. Üstelik yalnız başına ve sol kolu sargılar içinde. Arkadaşlarına “Hiç kimse karışmayacak. Benim meselem bu” demişti. Çıkan tartışmada Haydar ve iki kardeşine kurşun yağdırıyor. Sonra oğlunu ve annesini köye gönderir. Hapse gireceğini, ikisine de söylememiş. ‘Dead Ringer’daki (1964) ‘The Dog Attacks’ (André Previn). Karakolda, kanlı hesaplaşmanın asıl şimdi başladığını anlıyoruz. Mehmet; “Teslim oluyorum Komiser Bey. Bu silahla üç kişiyi öldürdüm.” Komiser Hüseyin Salıcı; “Üç değil iki. Kara Haydar ölmedi.” Ayağından vurulmuş. Bundan sonra hep elinde baston ve kin dolu olacak. Ağır Ceza Üyesi Yılmaz Gruda’nın açıkladığı karara göre ‘olaydaki ağır tahrik ve kısmen savunma durumu gibi hafifletici nedenler göz önüne alınarak’ 18 yıl hapisle cezalandırılır. Mahkeme sahnesinden sonra Hakkı Kıvanç’ı bir daha göremiyoruz. Kahramanımız, yine bizi şaşırtan bir şey yapar. Oğlu, kendisini öldü bilsin istiyor. Sonradan “Cezaevinde yattığımı senden gizledim. Tek, bu yollara heves etmeyesin diye. Beni ölmüş bilmen daha hayırlı olur senin için diye düşündüm” diyecektir. Sigara, volta ve namazla geçen günler. Bu sırada Ali, inek çobanlığı yapıyordu. Cezasını tamamlayıp köye gittiğinde Faik Coşkun’dan duydukları pek de hoş şeyler değil; “Oğlun, anan öldükten sonra köyde duramadı. Zaten köye, kasabaya sığacak bir delikanlı değildi. Hep büyük şehirleri düşünürdü. Ne yaptıysak, ne ettiysek bu fikrinden caydıramadık O’nu. Günün birinde başını alıp İstanbul’a kaçtı. Ömer Usta da çılgına döndü. Aramadığı yer kalmadı. Bir türlü bulamadı. Kahretmeyesin diye sana yazmadık, yazamadık. Mutlaka İstanbul’dadır.” Ali, aslan gibi bir delikanlı. Lakabı ‘Ateş’. Babası hep ‘okusun, çalışsın, büyük adam olsun’ isterdi. Ama bambaşka yerlere sürüklenmiş. İnanması zor; Kara Haydar’ın en güvendiği adamı, hatta sağ kolu olmuş. Üstelik kızı (filmde adı söylenmeyen) Sevda Karaca ile birbirlerini seviyorlar. ‘Forever and Ever’ (1973) (Stelios Vlavianos / R. Constantinos). Paul Mauriat’nın aynı adlı 33’lüğündeki (1973) melodi ile genç kıza doğum günü için bir kolye veriyor. 18 yaşını bitirmiş artık düğün hazırlıklarına başlamak gerekiyormuş. Franck Pourcel’in ‘Amour, Danse Et Violons No 41’ albümündeki (1973) ‘Le Dernier Tango a Paris’ (Last Tango In Paris) (1972) (Gato Barbieri). Boğaz Köprüsü’nü gören tepede şunları söylemişti; “Babam, senden o kadar memnun ki seni yalnız damadı olarak değil aynı zamanda iş ortağı olarak da düşünüyor.” Mehmet önce Ömer’i bulur. İlginç bir şekilde hapisliği boyunca birbirlerini görmemişler. Günler boyu üniversite önlerinde, gece kulüplerinde, her yerde oğlunu arıyor. Yaklaşık 20 yıldır ayrılar. Tanıması mümkün değil. Ama olsun, arıyor. Karşılaşmaları en beklenmedik yerde, arkadaşının ‘külüstür garajında’. Haydar’ın adamları Hüseyin Zan, Kudret Karadağ, Süheyl Eğriboz, Mehmet Yağmur oradalar. Ali de. Ömer neredeyse boğazlanacak. Burasını,’ekmek teknesini’ Kara Haydar’a satmalıymış. ‘Tam o sırada’ Mehmet gelir; “Durun.” Kendinden emin haliyle hepsini pıstırıyor. Giderayak ‘oğluna’ söyledikleri; “Sen beni tanımazsın delikanlı. Ama patronun çok iyi tanır. ‘Bacağını sakat eden adamın selamı var’ de. Uslu dursun öbür bacağını da kırarım.” Bunu duyan ‘Patron’u ‘zapt etmek’ çok zor. “Mehmet ha? (Ali, babasının adını unutmuş olmalı ki bu isim bir çağrışım yapmaz.) Kardeşlerimin katili Mehmet. Beni sakat bırakan Mehmet.” Yıllardan beri hep bugünü beklemiş. Şimdi kana kan istiyor. İntikamını da Ateş Ali alacakmış. Delikanlı tam babasını vuracakken kolundaki saatin ‘konsere başlaması’ 18 yıllık ayrılığı bitirir. Mehmet oğlunu tanımış. Ali de çeteyi bırakır. Artık babası ile beraber. Oğlunun aşkını öğrenen Mehmet bir çılgınlık daha yapıyor. ‘Hayırlı iş’ için Kara Haydar’ın evine gider. “Geçmişi unutalım. Dost olalım… Düşmanlık kime ne kazandırmış ki. İntikam ne senin sakatlığını düzeltir ne kardeşlerini diriltir nede taş duvarlar arasında geçen benim en güzel yıllarımı geri getirebilir” diye dokunaklı sözler söylüyor. Oysa karşısındaki bunları anlayacak durumda değil. Kahramanımızın yediği dayağı seyretmek çok zor. 9 yumruk, bir tekme, yerlerde sürüklenmek. Tabancasını çekmese belki öldüreceklerdi. ‘Theme Solaire’ (1972) (Lai). Kan revan içinde eve döndüğünde “Ben bu dayağı yiyecek adam değildim. Evlat hatırı için katlandım” diyor. Biraz sonra Sevda Karaca da kaçıp oraya gelir. ‘La Course Du Lièvre’ (1972) (Lai). Filmin en acımasız sahnesi ‘…and Hope to Die’daki melodinin ilk 25 saniyesi ile. Haydar; “Kaçmış, hem de düşmanımın oğluna kaçmış... Düşün peşlerine. Yakalayın gebertin Onları. Yangın Mehmet’i de, Ateş Ali’yi de, kahpe kızımı da.” Hüseyin Zan; “Kızınızı da mı?” Haydar; “Kızım değil artık O benim.” Mehmet ‘çocukları alıp bir müddet gözden uzaklaştıracak. Gizlice nikâhlarını kıydıracak’. Planı buydu. Sonrasında, yine, öyle şaşırtıcı bir hata yapıyor ki. Yerlerini mektupla Ömer’e bildirir. Arkadaşı yediği dayağa karşın konuşmamıştı ama Hüseyin Zan mektubu bulunca filmin sonu belli olur. ‘Early Sunday Morning’ (Isaac Hayes). ‘Shaft’taki (1971) melodi; Düğün gecesi içtikleri şampanya. ‘La Paloma’ (1863) (Sebastián Iradier). Danslarından sonra odalarına çekiliyorlar. (Aşağıda eğlence sürerken böyle bir şey yapmaları ilginç.) Haydar’ın yeni evlilere düğün hediyesi 15 kurşun. Filmdeki son “Erkekler ağlamaz”ı ölmeden önce Ali söylüyor. Şimdi Mehmet can alıcı bir makine gibi. Kara Haydar’ın (Kartal Tibet’e ait ‘34 KT 417’ plakalı Mercedes’in yakınındaki) ölümü ‘La Course Du Lièvre’in (1972) (Lai) ilk saniyeleri ve adamlarınınki ‘Fever Pitch’ (1973) (Ingman) ile. Oğlunun ve gelininin mezarına çiçek koyuyor. Birazdan kelepçelenip hapishaneye götürülecek; “Uyuyun yavrularım. Yattığınız yerde rahat uyuyun. Artık sizi kimse ayıramaz. Hiç kimse.” (Sadece bir mezara çiçek koyması, gençlerin beraber olduklarını düşündürdü. Ne faydası olacaksa.) ‘Lullaby’ (1969) (Tokiko Kato). Raymond Lefevre’in 12 numaralı albümü (1970). Sevda Karaca; “Ali, Ali! Nerde kaldın, merak ettim seni.” Ali; “...” Sevda Karaca; “Ne oldu? Nen var senin?” Ali; “...” Sevda Karaca; “Ne var? Ne oluyor?” Ali; “İki can düşmanının çocuklarıyız. Kader ikimize de kötü bir oyun oynadı. Seni çok sevmiştim fakat artık buna hakkım yok.” (Yazan: Murat Çelenligil)
Erkekler Ağlamaz Resimleri ve Videoları
Erkekler Ağlamaz
Kadro: Kartal Tibet , Yalçın Gülhan , Sevda Karaca , Bülent Kayabaş , Bilal İnci , Faik Coşkun , Gülten Ceylan , Hakkı Kıvanç , Hüseyin Zan , Kahraman Kıral , Kudret Karadağ , Mahmure Handan , Osman Han , Süheyl Eğriboz , Mehmet Yağmur , Timuçin Caymaz , Şener Şen , Toron Karacaoğlu , Cemil Can Bıçakçı , Ahmet Karaca , Esen Günay , Gülen Kıpçak
Yönetmen: Osman F. Seden
Senaryo: Fuat Özlüer, Erdoğan Tünaş
Yapımcı: Türker İnanoğlu
Müzik:
Görüntü Yönetmeni: Çetin Gürtop
Tür: Dram
Ülke: Türkiye
Vizyona Giriş Tarihi: 01 Nisan 1974
0 yorum:
Yorum Gönder