‘Manfred Senfonisi’ Si minör, Op. 58: ‘Allegro con fuoco’. (1885) (Pyotr Ilyich Tchaikovsky). Armatör Suat Sadıkoğlu’nun Ortaköy’deki Yalısı. Doğan’ın annesi; “Oğlum bana sizden bahsetti. Taşralıymışsınız öyle mi?” Oya; “Alanyalıyım efendim… Babam, Mal Müdürlüğü’nden mütekait Halil Beydi.” Anne; “Soyunuzda sopunuzda tanınmış kimseler yok mu?” Oya; “Hayır efendim, mütevazi (‘saldırmaya hazır’ annenin ‘mütevazı’ diye düzelmesini beklerdik) bir ailenin kızıyım.” Anne; “Bizim aile şeceremiz meşhurlarla doludur. Zaferler kazanmış paşalar, tarihe geçmiş nazırlar vardır. (Keşke, hiç olmazsa birinin ismini söyleseydi)… Doğrusunu istersen oğlum, senin evlen eceğin kızı ben kendim seçmek isterdim… Gücenmeyin ama bu köşke ilk defa asaletten mahrum bir gelin geliyor.” Oya; “..İsterseniz bu işi burda bitirelim. Ben sizin ailenize, asaletinize layık değilim.” Doğan; “Asalet kimin umurunda. Ben asalet değil saadet istiyorum.” “Gel ey denizin nazlı kızı nûşi şarâb et//Çık sâhile gel sinede bir âlem-i âb et” (Aleko Bacanos). Acem-aşiran şarkının enstrümantali. Haydarpaşa Garı’nda bir genç kız trenden iniyor. CD 3523 numaralı vagonu ilerde tekrar göreceğiz. Vural’ı da seslendiren Hayri Esen; “Oya’nın hayat hikâyesi İstanbul’a gelişi ile başlar. Babasının ölümü, doğduğu küçük sahil kasabası ile… arasındaki son bağı da koparmıştı. Kimsesiz ve beş parasız ortada kalmıştı. Çaresiz kolundaki bilezikleri satıp yol parası yapmış, iş bulmak için büyük şehre gelmişti. Bu O’nun İstanbul’a ilk gelişiydi. Oya o günü hayatı boyunca hiç unutmadı. İstanbul bir anda genç kızın gözlerini kamaştırdı… Yoksuldu ama… içi umutla doluydu. Oysa bu büyük şehirde sonradan başına gelecekleri bilse rıhtıma hiç ayak basmadan geri dönerdi.” ‘Ölüm Saati’ (1967) filminden anımsadığımız ‘Topkapı Otel’e yerleşir. “Kırmızı gülün adı var aman aman//Her gün ağlasam da yeri var.” Rumeli türküsü duyulurken iş aramak ve simitle geçen günler. İş ve İşçi Bulma Kurumu, Dursun Han’da Pirelli Şirketi, Dilberler Mağazası, Mustafa Nevzat Pisak Laboratuvarı. Başvurmadığı yer kalmıyor. Koşturmaktan bitkin düştüğü bir gün aynı otelde kalan Gülşen ile tanışır. İş bulmasına yardım edebilirmiş. “Yalnız bizim işimiz gece işidir.” Zor durumdaki Oya “İş olsun da ne olursa olsun” diye düşünmeden kabullenir. Cemal Süreya’nın ‘Üvercinka’ kitabındaki (1958) (Yeditepe) ‘Türkü’ (1956) adlı şiirinde de yer alan Vagon-Blö. Gülşen’in ‘gece işi’ dediği yer burası. Girişteki neon ışıklardan [‘Seher Şeniz, Ballet Valentos, Striptiz Virna Kristty (herhalde ‘Kristy’), Vera Tentation, Bleu Angel, Britt Marie’] nasıl bir yer olduğu belli. Ama Oya’nın buna dikkat edecek durumu yok. Patron Vural, koca bir tomar banknotu saymakla meşgul. Genç kızı görünce beğeni dolu bir ıslık çalıyor. “Bir takıntın falan yok ya, nişanlı koca gibi”. Bu işlerde takıntı ‘kadının ayağına köstek olur’muş. Şarkı söylemesine karar verilir. Hazırlanan kontratın ilerde başına bela olacağını bilemezdi. “Sevmek ne güzel şeydir//Sonu hüsran olmasa//Hayatta her şey olsa//Şu ayrılık olmasa//**//Açıldı hep çiçekler//Uçuştu kelebekler//Ne çiçek ne kelebek//Gönlüm hep seni özler.” O kadar güzel söylüyor ki şarkının başında “Yavrum, canım” diye laf atan sarhoş seyirci Hakkı Haktan parça biterken alkışlamaya başlamıştı. Vural ise ‘bu bebeği’ elde etmeyi kafasına koymuş. Ancak Oya ‘çetin ceviz’ olduğunu kanıtlamakta gecikmez. Gülşen’in “Aman canım, bir kadehten ne çıkar” diye zorlaması ile ilk içkisini içiyor. Garson Ali de, plana uygun olarak viskiye ‘zamkinoz’u karıştırmış bile. ‘Matiz olup feleğini şaşırınca’ evine kadar götürme görevi, elbette, ‘fedakâr’ Vural’ın. ‘La Rese Dei Conti’ (1965) (Ennio Morricone). Yatak odasındaki saldırı sahnesi ‘For a Few Dollars More’daki melodi ile. ‘Goldfinger’daki ‘Dawn Raid on Fort Knox’ (26-45. saniyeler arası) (1964) (John Barry). Tüm gücü ile direnen Oya sokaklarda Vural’dan kaçıyor. Kendini bilmez halde oradan oraya savrulurken ‘Zehirli Hayat’ (1967), ‘Ayrılık Saati’ (1967), ‘Benim De Kalbim Var’ (1968) ve ‘Cilveli Kız’ (1969) filmlerinden anımsadığımız ‘34 HN 161’ plakalı Buick’in altında kalır. ‘Teasing the Korean’ (0.54-1.14. dakikalar arası) (1964) (Barry). Taşıtın sürücüsü Doğan tarafından hastaneye götürülür. Dr. Hüseyin Salıcı “Yarası pek önemli değil. Fakat sarsıntıdan ağır bir şok geçirmiş. Beyin kanamasından şüpheleniyoruz. Bu gece burada kalsın, sabaha kadar bir iç kanama yapmazsa endişe edilecek hiçbir şey kalmaz” demişti. Fakat sonraki 24 saatte yaşananlara sağlam insanın bile dayanabilmesi zor. Genç kızın iyileşmesi, Hukukçu Doğan’ın O’nu hastaneden çıkarması, süslenip lokantaya gitmeleri ve âşık olmaları bu süre içinde. “Şu, bizi tanıştıran kazaya şimdi şükrediyorum.” Bu arada Vural, hiçbir şey olmamış gibi tekrar yılışmaya başlar; “Oldu bir kere. Bir kusur ettik. Bağışla ne olur. Sana olan sevgime bağışla… Ne yapayım seni seviyorum. Ayıp değil ya bebek.” Bu şekilde sonuç alamayacağını anlayınca sıra şantaja gelir. “Elimde yazılı mukavele var. Hele bir işe gelme çatır çatır tazminat ödetirim sana.” Yoksa ‘bar karısı’ olduğunu sevdiği erkeğe söylermiş. Doğan mutluluktan havalarda uçuyor. Evleneceği kişiyi bulmuş. Filmde adı söylenmeyen annesinin ise ‘çok güzel, çok tatlı, harikulade bir kız’ gibi laflara karnı tok. Anne; “Kimin kızı bu Oya?” Doğan; “Ee, valla kimin kızı olduğunu bilmiyorum ama O’nu görür görmez çok sevdim.” Anne; “İçtimai seviyesi bizim aile seviyemize uygun mu… Unutma ki evli çiftler arasında bütün huzursuzluklar seviye farkından doğar. Onun için önce kızın ailesini tanımak istiyorum.” Doğan; “Oya’yı tanıyınca bütün ailesini de tanımış olacaksın anneciğim. Çünkü hayatta hiç kimsesi yok.” Evlenirler. Ancak anne hiç mutlu değil. Hizmetçiye yakınıyordu; “Ya işte böyle Fadime, bunca yıldan sonra elin taşralısı oğlumu da evimin idaresini de elimden alıyor. Bari bütün bunlara layık olsaydı yüreğim yanmazdı.” Tam da o günlerde Doğan’ın ‘temyizdeki birkaç dava dosyasını takip etmek için’ Ankara’ya gitmesi gerekir. Tren İstasyonu’ndaki hüzünlü veda. Büyük bir rastlantı (belki de çekimler aynı gün yapıldığı için) Oya’yı İstanbul’a getiren CD 3523 numaralı vagona biniyor. Bir hafta sonra döneceğini söylemişti ama sevgili karısını yaklaşık 20 yıl sonra görebilecektir. Onun yokluğunu fırsat bilen Vural genç kızı rahatsız etmeye devam eder. İstediği de fazla bir şey değil; Mukaveledeki 7’nci maddeye göre 20 bin lira. Sonradan asıl Oya’yı istediği anlaşılıyor. Gelen mücevherleri de ‘istemem, yan cebime koy’ misali kabul ederken söyledikleri çok hoş; “Ne olur benim ol. Hiç değilse bir defacık.” Yine büyük bir dirençle karşılaşır. Sonuçta olay kayınvalidenin kulağına gidiyor. Gelini ile ilgili her şeyi Vural’dan öğrenmesi 50 bin liraya patlar. Zavallı Oya tam da üç aylık hamile olduğu müjdesini verirken evden kovulur. ‘Yuvam, torununuz’ diye yalvarması umutsuz bir çaba. Ardında bir veda mektubu bırakarak oradan ayrılıyor. “Sevdim seni ey işvebaz//Çektiklerim tâkatgüdaz.” Tamburi Cemil Beyin Nihavent Yürük Semaisi. “(Yine Hayri Esen’in sözlendirmesi ile) Bu olaydan sonra Oya hatıralarla dolu bu şehirde daha fazla duramayarak İstanbul’dan ayrıldı. Acıları, sevinçleri, kederleri ile bir mazi geride kalmıştı.” “Sensiz geçen günlerim//Gözlerimde yaş olur//Kime candan bağlansam//O can evimden vurur//Bahtım, o kadar kara//Gündüzüm, gece olur//Kime candan bağlansam//O can evimden vurur.” ‘Başka bir şehir’ (ama seyirciler arasında Gülşen’in olması bunun inandırıcılığını yok ediyor). Rast şarkıyı elinde (sonradan kıracağı) bir bardak ve sarhoş olarak söylüyor. ‘Düşüş’ belirtileri. “Bu arada… bir kızı olmuştu. Adı Sevgi. Küçük yavrunun doğumu Oya’yı yeniden hayata bağladı. O şimdi yavrusu için yaşayacak her şeye göğüs gerecekti. Fakat babasız çocuk büyütmek kolay değildi… Bu yüzden tekrar bar [‘Kırbaç Altında’ (1967) filminden anımsadığımız ‘rıhtımda bir sahil barı’] hayatına atıldı (müşterilerden biri Ali Demir). Fakat artık eskisi gibi dayatacak durumda değildi. Yoksulluk genç kadının belini büküyordu. Çalıştığı barlarda patronların şartlarını kabul ederek konsomasyona bile razı oluyordu.” ‘Aradan seneler geçti’. Sevgi, ‘Hayat Kavgası’nda (1969) tekrar göreceğimiz ‘Hasan Ali Yücel İlkokulu’nda öğrenci. Annesi ile ilgili gerçekleri öğrenmeye başlamış. Arkadaşlarına söylenenler hep aynı; “Öyle çocuklar senin arkadaşın olamaz. Sen aile çocuğusun O ‘bar karısı’nın kızı.” ‘Böylece aradan tekrar seneler geçti’. Artık 17 yaşında. Yine arkadaşsız. “Mazi annesini bırakmış şimdi kızının yakasına sarılmıştı.” Vural’la karşılaşmaları bu sırada. Saçı hafifçe kırlaşmış. Bir de bıyığı var. Değişmeyen şey ise ‘çapkınlığı’. Belli ki bu aileden birini elde etmeyi kafasına koymuş. Oya olmayınca Sevgi. Bir ara “Kime niyet kime kısmet” diyecektir. Amacına ulaşmasına az kalmış gibiydi. Neyse ki başaramaz. Genç kızın ‘Ay Altında’ (1967) şarkısını (Vasfi Uçaroğlu Orkestrası) (Sezen Cumhur Önal) söylediği gece Oya, hayatlarını kâbusa çeviren adamı öldürüyor. “Kızımın yerine ben geldim. Beni mahvettin ama evladıma dokunamayacaksın. O’nu senden kurtaracağım.” Zavallı kadın yargılanırken bir sarsıntı daha yaşıyor. Ağır Ceza Üyelerinden biri de Doğan. Kalbi daha fazla dayanamaz. Ölmeden önce her şeyi sevdiği adama anlatıyor. ‘Saba Makamında Keman Taksimi’. Cenaze namazı sahnesi Hallaçzadelerin [‘Kumarbazın İntikamı’ (1966) ve ‘Tamirci Parçası’nda (1965) gördüğümüz] Villasında çekilmiş. Sevgi; “Annem benim yüzümden öldü. Onu ben öldürdüm.” Doğan; “Hayır yavrum, senin bir günahın yok. O’nu hepimiz biraz öldürdük.” ‘Laetitia (Leticia)’ (François de Roubaix). Alain Delon, ‘Les Aventuriers’ (1967) filmindeki şarkıyı söylüyor; “Un oiseau chantait tout pres de moi//Mais je ne l’etendais pas (Bir kuş yanımda şarkı söylüyordu//Ama hiç dinlemedim)”. Gülşen, iş bulmak için Oya’yı Vural’ın Barına getirmiş. Vural; “Yevmiye 40 lira. Ayrıca konsomasyondan yüzdelik.” Oya; “Anlayamadım efendim, ‘konsomasyon’ dediğiniz de nedir?” Gülşen; “Konsomasyon içki şişelerinin boşalması, müşterinin cüzdanının hafiflemesi ve bizim yüzdeliklerin artmasıdır.” Oya; “İyi ama ben aldığım paraya karşılık ne yapacağım?” Vural; “Müşterilerle oturup bol bol içeceksin (Gülşen’e) Yahu bu kız iyice acemi çaylak be.” Gülşen; “Merak etme açılır. Ben O’nu yetiştiririm.” (Yazan: Murat Çelenligil)
Evlat Uğruna Resimleri ve Videoları
Evlat Uğruna
Kadro: Ekrem Bora , Selda Alkor , Selma Güneri , Feri Cansel , Muzaffer Tema , Bedia Muvahhit , Özcan Yiğitmen , Orhan Çoban , Alev Koral , Erdoğan Esenboğa , Tijen Par , Hayri Esen , Jeyan Mahfi Tözüm
Yönetmen: Türker İnanoğlu
Senaryo: Fuat Özlüer
Yapımcı: Türker İnanoğlu
Müzik:
Görüntü Yönetmeni: Çetin Gürtop
Tür: Dram
Ülke: Türkiye
Vizyona Giriş Tarihi:
0 yorum:
Yorum Gönder